Ekim 13, 2010

sevgili(m) şarkı(m).

güzel şarkılar uzun bir melodiyle başlar ya çoğu zaman..
işte sen, o güzel şarkısısın ömrümün..
sen duymak istediklerimi söyleyene kadar, duymayacak kulaklarım, ne senin ne başkasının sesini.. sadece dinleyecek melodisini, sözler girene kadar süren o müziğini..
sözleri sensin o şarkının, vokali senin..
senden başkası söyleyemez, benden başkası dinleyemez!

Eylül 22, 2010

bilmem ki..

öyle günler oldu ki.. adını bile anmadım, sesini bile duymak istemedim, sevmedim seni, nefret bile etmedim.. hissetmedim.
huzurluydum o günlerde. onu sevdim ben.. en çok. senden çok.
huzuruma huzur katmayacaksan, onu benden çalacaksan.. ne olur gelme. hiç gelme.

Mayıs 31, 2010

aklımda bir huzur şarkısı..

"huzursuzum, bilmem nedenini..

söylemem lazım ama, yatağın bana uzak..

uykusuzum, kaç gecedir aklımda..

utanıyorum ama, yatağım sana uzak..

saçmalıyorum belki de çok kere..

yanıldım ben, düşünürken hep seni..

bugünkü gibi, sokulunca koynuna..

sevilmek için çabaladım ben, o çocuk gibi.." deniz seki



ne varsa şu hayatta aradığım, istediğim, sevdiğim.. hepsinin içinde "huzur" bulmalıyım ben.. içimde hep "huzur" olmalı bir şeyi yaparken..

ve asla "huzursuz" olmamalıyım mutlu olmak için.. zira "huzursuz"ken, hiç mutlu olamam..


huzurum kaçık bu ara.. içimde bir şeyler kopuyor.. sebepli ya da sebepsiz yere..

çünkü ben -durum değişiklikleri- olurken, hep huzursuz olurum..

bir yerden bir yere, kısa süre kalmaya gitmeyi sevmeyişim hep bundan..

ya da birinin yanımda kısa süre kalmasını istemeyişim...

hatta bir dersin sınav sonucunu beklerken bile huzursuzluğum bu yüzden benim.. bir şeyler yazdım ve o benim "durumumu değiştirecek" ya.. geçtiğim ya da kaldığımı öğrendiğimde huzurum yerine gelir örneğin.. sonuçta bellidir herşey.

bu yüzden huzursuzum işte..

ve pek çok nedenle..

yani bitse, gitse, kalsa.. yani herşey olması gerektiği gibi olsa.. ben yine ben olurum.



ama biliyorum.. bu huzursuzluk uzun süre gidecek..

ben çeşme'ye varmadan geçmeyecek.

ardıç'tan günü batırmadan, soğuk bir deniz yüzü görmeden.. huzurum yerine gelmeyecek.

ve elbette.. beklediğim, özlediğim ne varsa, yeniden yerine oturmadıkça herşey.. tam anlamıyla huzur bana gelmeyecek..



oysa ki, kolayı da vardı tüm bunların.. kısa bir "huzursuz"luğun ardından, uzun bir "huzur"u da bulabilirdi kalbim.. 1 çift göze değseydi belki gözlerim, beni bir süre teselli edebilirdi hissettiklerim... bu sefer, "durum değişikliği" huzur verebilirdi.. ama değmedi. yine değmedi..



neyse ki çeşme var.. ardıç'ta günü batırmak var, dostla, aileyle.. huzurla.. en kısa zamanda.



31.05.2010

istanbul

Nisan 04, 2010

Bahar Geldiğinde mi Ben Böyle Olurum?


Resmen güneş bağımlısıyım! :)
Güneşi görünce nasıl bir enerji, nasıl bir neşe! Allah bozmasın..
Sınavlar da bitti.. Güneş de geldi..
Artık çok rica ederim, kimse beni tutmasın! Kendimi izninizle sokaklara, sağlıklı yaşama.. Sınav var bahanesiyle okuyamadığım kitap ve "ezberleyemediğim" dergilere... İzleyemediğim tüm görsel sanat ürünlerine adamak istiyorum!
Bu süreçte ihmal ettiğim tüm dostları tek tek arayıp, her birine vakit ayırıp, gönüllerini almak istiyorum!
Gerçi diyeceksiniz ki, "Amsterdam senin, Luxembourg benim gezerken iyi".. Ama durum hiç de öyle göründüğü gibi değil.. Hollandaya gideceğim diye haftalar öncesinden ders çalışmaya başlayan bu gariban, daha gezip tozmanın verdği rehaveti yaşayamadan, suçluluk ve sorumluluk duygusuyla birlikte gelir gelmez ders çalışmaya kaldığı yerden, daha büyük bir hızla devam etti!
E tahmin edersiniz ki, bu tembelliğe pek müsait "babasının kuzusu", onu gönderdiğine pişman etmemek için ekstra bir çaba harcadı... Ve -umarım- bu sefer hakikaten onun yüzünü kara çıkarmayacağı düşüncesiyle baharın gelişini doya doya yaşamak istiyor!
Hatta dilinde Candan Erçetin'den bir şarkı, bütün gün şakımak.. Mutlu olmak, mutlu etmek istiyor!.. :)
Şimdi izninizle, şarkım ve ben huzurunuzdan ayrılıp, gezmelere çıkıyoruz..

"Bahar geldiğinde mi ben böyle olurum? Yoksa böyle olduğumda mı gelir bahar? Ayrıca bunun seninle ne ilgisi var? tabii ki ben böyle olduğum için bahar! -burayı yüksek sesle söylüyoruz, hep beraber!- çünkü sana değdiğinden beri ellerim, bütün kış dallarımda tomurcuklar vaaaaarr!!"

Nisan 03, 2010

uçan balon


Günlerdir bugünü bekliyoduk, bütün grup -"bir dönemlik" eksiğimiz hariç tabii(!)- toplanıp güzel bir kahvaltı yapmak, keyif çatmak için gün sayıyorduk..
Sonunda beklenen gün geldi ve dualar kabul oldu.. Hava günlük güneşlik, etraf cıvıl cıvıl.. Bize de gereğini yapıp bebek yollarına düşmek kaldı..

Bebek sahili boyunca yürürken, aklımı yine bir sürü düşünce bastı.. Anılardan, hayallerden, hayalkırıklıklarından, ümitlerden, sevdiklerimden, sevmediklerimden.. Yüzlercesi kafamda uçuştu durdu.. Nedeni "deniz"di hiç şüphesiz.. Neşemle birlikte, hüznümü buldu.. Aklım, hayalim bir anda doldu.

Neşeli olmayı severim ben.. Bir o kadar da hüznü.
Büyüdükçe ortaya çıktı bende, neşeliyken bile içimde bir hüzün barındırma hali.. Halbuki dışardan bakınca "mutlak neşeli"yim ben. Rol de değil bu yaptığım.. Gerçeğim bu benim, gülmeyi de severim, ağlamayı da.. Gülmek kadar yakışmaz yüzüme hüzün, bilirim. Ama gülsem bile, hüzünlü bir sebep bulurum içimde barındıracak.. Nankörlük gibi gelir, başka türlüsü.. Sevdiğim, kaybettiğim, özlediğim herkesi ve herşeyi yanımda isterim.. Bu yüzden, gülerken bile onları anar, içten içe hüzünlenirim.. Yaradılışım bu benim.

Vefa severim.. Ve benim için vefa, göstermelik değil, içten olmalı.. Her gün değil, arada bir bile ses etsen, karşındaki onu hep andığını, özlediğini anlamalı.. Vefa dediğin, beklentisiz, ama aslen karşılıklı olmalı.. Özlediğin, andığın da kalben senin yanında olmalı.. Kalbin, şüphesiz olmalı onun varlığından.
Bu yüzdendir, neşemde, hüzünle sevdiklerimi anarım.

Deniz severim.. Yakınında olmayı.. Mümkünse ayaklarımın kuma, gözümün suyun yansımasına değişini severim.. Günü denize nazır batırmayı severim, huzuru böyle hissederim.. Hüznümü de orada dinlerim. Denizin dalga sesiyle neşemi, hışırtısıyla kederimi dinlerim.. Denizi görünce, kendimi dinlerim. Ben, ben olurum yine, durulur, dinlenirim.

Bir de bugün hatırladım ki, uçan balon severim.. Renklerinde neşeyi bulurum.. Kaçıp gitmelerinde, hüznü.. Çocukluğumu hatırlar, özlerim.

Yani ben herşeyde neşeyi ve hüznü aynı anda arar, birlikte oldu mu severim.

Bugün anladım ki.. İstanbul'u sevişim de bundan..
Güzelliği, eşsizliği neşe veriyor insana.. Ama Ege'de kalan vefalı kalbi sızlatıp, memleketi özletiyor, hüzünlendiriyor havasının değişkenliği..
Ama sevdiriyor işte kendini. Güneşi taktı mı boynuna, ışıldayıp gözünü alıyor insanın.. Kasvetle boğduysa bile günlerdir içini, alıyor eninde sonunda kalbini..
İzmir anaysa, İstanbul sevgili.. Hem hüzün dolu, hem de neşeli.. Tam da sevdiğim gibi.

Anladım ki, ben benim gibi olanı severim.. Tam tersim değil, aynam değil.. Ama ben gibi.. Bana yakın olanı severim. -Ki dinleyebileyim, anlayabileyim, çözebileyim.. Biraz eksik, biraz fazla..
Hüznünü de göreyim, neşesini de.. Öylesini severim, öylesi için yaşarım.

Mart 31, 2010

"Güle Güle"

"Güle güle" demenin çeşitli yolları var tabii..

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi.. Her ayrılığın bir layıkı..



Kimisini davullarla zurnalarla uğurlarsın.. Şarkılar tutturursun gidişine.. "güle güle git, güle güle gel" dersin.. Şen kahkahalarla gönderirsin "gidenin"i..

Bazısına sessiz kalmak gelir içinden.. Ses çıkarıp da yorulmak bile istemezsin, ya yorgunluktan ya da o güne kadar kurduğun her cümlenin boşa gidişinden.. Belki de diyeceğin hiç birşeyin bir anlamı olayacağından.. Söylediğin hiç bir sözün, içindeki acıyı anlatmaya yetmeyeceğini bildiğinden.. Susmaktan başka yol bulamazsın, yoktur zira..

Öylece bakarsın gidenin ardından.. Gücün kaldıysa, el sallayarak belki de..


Bazen yalvarır, yakarırsın gidişini durdurmak için.. Oturur ağlarsın arkasından.. Ama gitmek isteyeni durduramaz göz yaşların. Gözyaşlarını siler, "güle güle" dersin isteksiz ve sessiz..


Hepsinin ardından aynı sessizlik çöker oysa.. Sen, o giderken ne yaparsana yap.. Nasıl uğurlarsan uğurla.. Bir önemi kalmaz. Yok olur o veda sahneleri giden gittiği an.. O son bakış, o son tebessüm.. Birden hayale bürünür.


"Gidenin", senden değilse bile, yanından giderken.. Sesini, nefesini, kokusunu götürür.. Arkasında bir tuhaf sessizlik bırakır sana..

Sana o sessizliğe alışmak kalır yalnızca. Sessiz, nefessiz bir bekleyiş..



"Güle güle" demek iyi de..

Giden elbet geri dönecekse..

"Güle güle" demek iyi de..

Bu gidiş senden değil, yalnızca yanından gitmekse..

"Güle güle" demek iyi de..

değil de.. işte.


Düşünsene, ya bir de senden gittiyse giden? Ya geri dönse bile, senin için dönmeyecekse?
Düşünsene.. ya arkasından el sallarken, beklemeye söz verdiğin.. beklemeni istememişse?

Ya beklemeye alışıp, geri dönüşünü isteyemez hale gelmişsen?
Düşün..
Belki de boş artık için..
Beklediğin o değil, sen de o değilsin beklemeye söz veren..
Düşün..
Belki de "güle güle" değil artık.. "elveda" demenin vakti..

Mart 29, 2010

Merhaba Blog'cuğum! :)

Dediler ki, "bu çağa ayak uydurmak istiyorsan, bir blog'un olacak"..
Dediler ki, "yazma yeteneğini ileride bir gün kullanmak istiyorsan, öncelikle bir blog'un olmalı, böylelikle insanlar senin neyi, neden ve nasıl düşündüğünü, bunu nasıl anlattığını görebilecek"..
Dediler ki, "artık günlük yazmak 'out', blog yazmak 'in' "

"Madem öyle" dedim kendi kendime.. "Benim de bir blog'um olmalı.."
En büyük hayalim, günün birinde, gazetenin birinin köşesinden, insanlara seslenmekse.. Gündemle, modayla, edebiyatla, müzikle hatta belki hukukla ilgili.. Yani ne biliyorsam, nelerden anlıyorsam biraz biraz.. Hepsinden bir haber vermek, dikkat çekmek ya da hiç değilse kendi içimi rahatlatmak istiyorsam.. Bunu yapmalıyım.

Bu blog, bizzat aklımdan geçenleri, gözlemlediklerimi, sürekli olarak aklımı meşgul eden şeyleri yazmak için açıldı..
Zaten okuması muhtemel bir kaç kişi dışında, kimseciklerin okuyacağını sanmıyorum ya neyse.. :)
Biz bizeyiz yani dostlar..
Her zaman yaptığım gibi ben uzun cümleler kurarak bir şeyler anlatırım, siz de dinlemek yerine okursunuz artık.
Eh, ne yapacaksınız? Başa gelen çekiliyor işte.. :)