Temmuz 07, 2011

yalan-mış.

bazı insanlara söylenecek bir sözü, hep içinde kalıyor insanın.. belki de sadece "seni seviyorum" diyemediğinden, hep o bir şeyi eksik söylemişsin hissi.. "bir şey unuttum ama ne?" diyorsun.. "yalanmış demek ki.." yalan da değil oysa ki.. oldukça da gerçek. söyleyemiyorsun işte.
sana hep söyleyecek sözüm kalır benim.. yanından bu hisle ayrılmayacağım günler dilerim.

Sedef Basci
7.7.2011
İstanbul

Nisan 18, 2011

hissediyorsam sebebi var.

bir kalp düşün, bir kalbin önüne siper etmiş kendini.. o acımasın, kanamasın diye önüne serilmiş gibi.. bir şey olacaksa ona, önce kendine olsun, diğeri daha az acısın diye.. iki kalp işte.. biri diğeri için atıyor gibi sadece.. diğerinin kılına zarar gelse, duracak gibi oluyor biri.. nasıl sahiplenmiş bu kadar kendi toprağı gibi, nasıl başa çıkmış tek başına iki kalbin yüküyle, bilmiyor.. ama o kalp onun yuvası olmuş; sevmiş, güzelleştirmiş, kendinden parçalar koymuş her bir yerine... en önemlisi, onu sahiplenmiş.. bu yüzdendir, o kalbe gelen, ona da geliyor.. o kalbi yaralayan önce onu yaralıyor. kendi evini terkeder mi insan hiç? edebilir mi? kalbinin içinde, kalbimin evi var. bundandır bırakıp da uzun süre bir yerlere gidemeyişim.. kovma, yuvamdan etme beni.. onu korur, kollarım.. kanarsa, ben de kanarım. yaraları da ben sarar, ben bakarım.

bu aralar kalbim ağlamaklı.. belli ki yuvasından ayrı kaldı.. belli ki yuvasını başına yıkmaya çalışanlar var, onu kanatanlar, yerine yerleşmek isteyenler var hatta.. kalbim ağlar ağlar, susar bu aralar.. ama terketmez evini.

Şubat 26, 2011

iç kanama

sizin dokunmaya kıyamadığınız, hatta hiç dokunamadığınız, bakarken bile sakındığınıza; başka ellerin, her an dokunabileceğini, sırrını aşındırabileceğini bilmek nasıl bir duygudur bilir misiniz? iç kanatır. kanıyor içim.

Ocak 10, 2011

"edinilmiş hatıralar rejimi"

aile hukukunda "edinilmiş mallara katılma rejimi" diye bir mal rejimi vardır.. pek çoğunuz biliyorsunuz. yasal mal rejimi, evlenirken -başka bir seçim yapılmamışsa- kanunen geçerli olan, boşanma söz konusu olursa, eşlerin malları nasıl paylaşacağına ilişkin bir kavram.
her neyse.. bunu anlatacak değilim elbet.

az önce resimlerle bir yolculuk yaptık..
eh, tabii "hatıralar sardı dört bir yanımı" hal böyle olunca..
düşündüm bir an..
"ayrılıkta, hatıralar nasıl bölüştürülür?" diye..

sahi.. hiç düşündünüz mü?
var mıdır kuralı sizce? bir "yasal rejimi"?
nasıl belirlersin ki, hangi hatırayı kimin sahipleneceğini? o hatıralar sahipsiz kalmayacak mı, ikisinden birine gittiğinde.. ya diğeri.. eksilmeyecek mi o hatıra ondan giderse?
eksilecek.. ve giderek de sahipsizleşecek, yalnızlaşacak o hatıralar.. kaybolacak..
yenileri eklenmedikçe, yok sayılacaklar.
halbuki her biri yaşandılar.. yaşanıldıkları sırada da, çoğu zaman tebessüm, kahkaha, mutluluk, huzur yarattılar..
nasıl yok edersiniz o anıları?

hatıralara ihanet edersek..yerine gelecek başka yeni hatıraları nasıl yaratırız.. düşünüyor musunuz hiç?
düşünmeyin..
ben sizin yerinize düşünüyor, pek de bir yere varamıyorum.
onlar için yapabildiğim tek şey.. onları unutmamak.

ben hatıralarımı unutmam dostlar.. tavsiyem, siz de unutmayınız.
kim bilir.. belki yerine yenilerini yapar koyarsınız.. yeni umutlarınızla.. ya da belki de yeniden birlikte eklersiniz o hatıralara, yine paylaşır yine gülersiniz beraber.. belli mi olur?
unutmayın siz onları. aykırı olur bu "edinilmiş hatıralar rejimi"ne, aksine bir başka rejim belirlemediyseniz eğer..

Ekim 13, 2010

sevgili(m) şarkı(m).

güzel şarkılar uzun bir melodiyle başlar ya çoğu zaman..
işte sen, o güzel şarkısısın ömrümün..
sen duymak istediklerimi söyleyene kadar, duymayacak kulaklarım, ne senin ne başkasının sesini.. sadece dinleyecek melodisini, sözler girene kadar süren o müziğini..
sözleri sensin o şarkının, vokali senin..
senden başkası söyleyemez, benden başkası dinleyemez!

Eylül 22, 2010

bilmem ki..

öyle günler oldu ki.. adını bile anmadım, sesini bile duymak istemedim, sevmedim seni, nefret bile etmedim.. hissetmedim.
huzurluydum o günlerde. onu sevdim ben.. en çok. senden çok.
huzuruma huzur katmayacaksan, onu benden çalacaksan.. ne olur gelme. hiç gelme.

Mayıs 31, 2010

aklımda bir huzur şarkısı..

"huzursuzum, bilmem nedenini..

söylemem lazım ama, yatağın bana uzak..

uykusuzum, kaç gecedir aklımda..

utanıyorum ama, yatağım sana uzak..

saçmalıyorum belki de çok kere..

yanıldım ben, düşünürken hep seni..

bugünkü gibi, sokulunca koynuna..

sevilmek için çabaladım ben, o çocuk gibi.." deniz seki



ne varsa şu hayatta aradığım, istediğim, sevdiğim.. hepsinin içinde "huzur" bulmalıyım ben.. içimde hep "huzur" olmalı bir şeyi yaparken..

ve asla "huzursuz" olmamalıyım mutlu olmak için.. zira "huzursuz"ken, hiç mutlu olamam..


huzurum kaçık bu ara.. içimde bir şeyler kopuyor.. sebepli ya da sebepsiz yere..

çünkü ben -durum değişiklikleri- olurken, hep huzursuz olurum..

bir yerden bir yere, kısa süre kalmaya gitmeyi sevmeyişim hep bundan..

ya da birinin yanımda kısa süre kalmasını istemeyişim...

hatta bir dersin sınav sonucunu beklerken bile huzursuzluğum bu yüzden benim.. bir şeyler yazdım ve o benim "durumumu değiştirecek" ya.. geçtiğim ya da kaldığımı öğrendiğimde huzurum yerine gelir örneğin.. sonuçta bellidir herşey.

bu yüzden huzursuzum işte..

ve pek çok nedenle..

yani bitse, gitse, kalsa.. yani herşey olması gerektiği gibi olsa.. ben yine ben olurum.



ama biliyorum.. bu huzursuzluk uzun süre gidecek..

ben çeşme'ye varmadan geçmeyecek.

ardıç'tan günü batırmadan, soğuk bir deniz yüzü görmeden.. huzurum yerine gelmeyecek.

ve elbette.. beklediğim, özlediğim ne varsa, yeniden yerine oturmadıkça herşey.. tam anlamıyla huzur bana gelmeyecek..



oysa ki, kolayı da vardı tüm bunların.. kısa bir "huzursuz"luğun ardından, uzun bir "huzur"u da bulabilirdi kalbim.. 1 çift göze değseydi belki gözlerim, beni bir süre teselli edebilirdi hissettiklerim... bu sefer, "durum değişikliği" huzur verebilirdi.. ama değmedi. yine değmedi..



neyse ki çeşme var.. ardıç'ta günü batırmak var, dostla, aileyle.. huzurla.. en kısa zamanda.



31.05.2010

istanbul